Güne Başlarken (AlnusYatırım)

AB Zor Virajda : AP seçimleri Analizi

Avrupa Parlamentosu (AP) 1979’dan bu yana Avrupa Birliği ülkelerinin halkları tarafından 5 yılda bir doğrudan seçiliyor. AB içinde alınan kararların çoğunun da AP onayından geçmesi gerekmekte ve birliğin 165 milyar € ulaşan yıllık bütçesinin hazırlanması ve harcanmasında AP mutlak söz sahibidir. AP için ülkeler nüfuslarına göre temsilci gönderiyor. Yetkilerini artıran Lizbon Antlaşmasının 1 Aralık 2009'da yürürlüğe girmesiyle AP üye sayısı 751 (750 üye + Başkan) olabiliyor. Almanya 96 MV ile en çok temsilci gönderirken (Türkiye üye olsa Almanya ile denk güç olacaktır) en küçük ülkeler 6şar üye gönderiyor.

   AP üyeleri, AB’nin ulus-üstü yapılanmasının bir yansıması olarak, seçildikleri ülkenin temsilcisi konumunda değildir. Üyeler parlamentoda ulusal kimlik esasına göre değil, farklı siyasi görüşleri yansıtan parti gruplarına göre dağılmaktadır. Son durumda AP'de 8 grup yer almaktadır. Bu yelpazede parlamenterler, federalist yapıyı savunanlardan, Avrupa kuşkucularına (Eurosceptics) kadar Avrupa entegrasyonu ile ilgili tüm görüşleri temsil etmektedir. European People’s Party (Hristiyan Demokratlar) 2009'da 274 2014'de 214 sandalye sahibiyken Sosyal Demokratlar Grubu 2009'da 196 2014'de 191 sandalye sahibi olarak en büyük iki grup oldular. Üçüncü grup ise Liberal ve Demokratlar Birliği (ALDE) 2014'de 64 koltuk almıştı.

23-26 Mayıs tarihleri arasında 510 milyon nüfuslu 28 AB ülkesinde 300 milyonu aşkın seçmenin katılacağı AP seçimlerine Brexit tarihini öteleyen Birleşik Krallık da katılacak. Bazı ülkelerde zorunlu olduğu halde seçimlere katılım oranı 40 yılda yüzde 62'den yüzde 42'ye kadar geriledi. Avrupa'daki Türklerin yanı sıra 77 binden fazla Kıbrıslı Türk'ün Güney Kıbrıs adına seçilecek 6 MV için seçime katılması bekleniyor.

  Türkiye, 1962'de AB’ye üye olmaya davet edilmiş, bu amaçla 1963'de Ankara Anlaşması imzalamıştı. Ancak 1970 ve 1980 askeri vesayet hareketleri ve sonrasındaki ekonomik krizler birleşmeyi geciktirdi. Bu esnada AB ülkeleri aldı başını gitti. Sonrasında Türkiye'yi beğenmez oldu. 2002'de iktidara gelen Ak Parti iktidarında askeri vesayetin gerilemesi ve AB adaylığına büyük önem verilmesi ile canlanan süreç 15 Aralık 2004’te Avrupa Parlamentosu’ndaki AB ile müzakerelerin başlatılmasıyla ilgili kritik oturumda üyelerin ‘Yes’, ‘Oui’ ile birlikte Türkçe ‘Evet’ pankartları açtıkları unutulmaz fotoğrafı verdi. Ancak sonrasında yine işler bozuldu ve günümüzde yollar ayrılma noktasına geldi. Bu yıl AP'de mart ayında kabul edilen Türkiye Raporunda ilk defa AB liderlerine, “demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarındaki eksiklerden ötürü” Ankara ile üyelik müzakerelerini “askıya alma” önerisinde bulunuldu.

   Ancak AB içinde büyük bir sorun var. Dünya savaşı sonrasında bir barış ve refah projesi olarak ortaya çıkan Avrupa Birliğinde, kuruluş dinamiklerine aykırı ciddi bir kitle Parlamentoda büyük bir güce kavuşmak üzere.

   26 Mayıs akşamı itibariyle birçok ülkede aşırı sağın şimdiye kadar elde ettiği tüm rekorları geride bırakacağı kaygısı hâkim. Fransa’da Le Pen'in, İtalya’da Salvini'nin partileri, yanlarına Almanya’dan AfD, Avusturya’dan FPÖ, Hollanda’dan PVV, İspanya’dan Vox, Finlandiya’dan Gerçek Finlandiyalılar, Polonya’dan PIS ve KNP, Belçika’dan N-VA gibi partileri de alarak AP bünyesinde AB karşıtı dev bir milliyetçi enternasyonal grup oluşturmak niyetindeler. Ana hedefleri “teknokratik” ve “halklardan uzak” olarak gördükleri günümüz AB kurumlarını değiştirip, gücü devletlere geri döndürmek ve devletler arası iş birliklerine dayalı “ulus devletler Avrupası” yaratmak. Onların karşısında ise "Liberal olmayan demokrasiye” savaş ilan eden Macron, Avrupa'nın, dayanışmanın ve empatinin "yeniden doğuşunu” istiyor. Macron'a göre bu seçim "Avrupa'ya inananlarla inanmayanlar arasındaki mücadelesi."

  Bir yorumu buraya alıyorum: 2008 krizi sonrasında mali krizden olumsuz yönde etkilenen kesimler, destek ve yardım almak umuduyla gözlerini, ülkelerinin hükümetlerine çeviriken onlar finansal piyasaları kurtarmakla, ortaya çıkan mali yükü devlet bütçesine transfer etmekle meşguldü. Batanlar eskisi gibi "iyi" yaşarken halk kesimlerine de bütçeye gelen ek yükleri omuzlayabilmek için kemer sıkmak, sağlık, eğitim gibi sosyal harcamalara getirilen kısıntıların sonuçlarına katlanmak kalıyordu. Bu dinamikler, orta sınıflarda ve çalışanlarda "kurulu düzene", liberal demokrasiye, Avrupa Birliği'nin ekonomik kurallarına karşı bir tepki, "seçkinlerin" halkın sorunlarına ilgisiz kaldığına, krizi yönetmeyi beceremediklerine, ayrıcalıklarını hakketmediklerine ilişkin algıları güçlendirdi.

Diğer taraftan Arap Baharı sonrasında yaşanan göç dalgası hem göçmenler krizini hem de terörü birliğe soktu. Böylece yöneticilerin finansal krizdeki beceriksizliğine ilişkin algılar daha da güçlenirken bölgenin tarihindeki ırkçı refleksler canlandı. Almanya, müthiş bir büyüme hikayesi yakalayıp tarihinin en düşük işsizliğine inerken, borca batık güney ülkelerinin kurtarma reçetelerine müdahalesi bu ülkelerde merkeze düşmanlığı artırdı. Durum o kadar farklı ki YouGov'un yeni yaptığı bir ankette Almanlara göre AB'nin en büyük sorunu çevrenin korunması ve iklim değişikliği!

  Mevcut durumda 41 üyeli “Özgürlük ve Doğrudan Demokrasi Avrupası” (EFDD) ve 37 üyeli Milletler ve Özgürlük Avrupası (ENF) açık şekilde AB karşıtı görüşlere sahip üyelere sahip. AP’de ayrıca, büyük çoğunluğunu aşırı sağcı üyelerin oluşturduğu ve AB jargonunda “non-inscrits” diye geçen “bağımsızlar” da 22 üyeyle yer alıyor. Mayıs 2019 seçimleri sonunda bu blokun toplam üye sayılarını % 100'e kadar artırması ile 150 civarında koltuk kazanmaları mümkün görünüyor. Bu durum gerçekleşirse bu blokun, Avrupa Parlamentosu'nda üçüncü büyük grup olarak, AB politikalarının oluşmasında ya da sabote edilmesinde önemli bir rol oynayacağı düşünülüyor.

   Son dönemde bu partilerin, Avrupa Birliği'ni yıkmak yerine onu belli bir yönde yeniden şekillendirmeyi amaçladıklarını gösteriyor. Yine de AB kuruluşuna aykırı bu grubun politikalara müdahalesi iile AB çöküşü hızlanabilir. Bu yüzden Merkel ne diyor: "Avrupa ancak birlik halinde güçlü olabilir. Aşırı milliyetçilik Avrupa projesinin düşmanıdır."

  Çözüm zor değil aslında. Oluşacak yeni parlamentoda; Hristiyan demokratlar, sosyal demokratlar, liberaller ve yeşiller büyük bir koalisyon kurarak işbirliği yapmak durumunda. AB karşıtlarının zaferi ile 1.10 lara gerileyecen €/$ da ancak o zaman toparlar. Eğer bu büyük koalisyon önümüzdeki yıllarda başarılı olamazsa asıl felaket seçimi 2024te olacaktır


Alnus Yatırım Menkul Değerler A.Ş
www.alnusyatirim.com
 
                                  ***
                               Yasal Uyarı
 
 Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeler yatırım danışmanlığı kapsamında değildir.Yatırım danışmanlığı hizmeti ; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır.Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır.Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabılır.Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.