SESMİR/Ökmen:Sermaye akımlarındaki sınırlı iyileşmelerin portföy yatırımlarından direkt yatırımlara evirilmesi için yapısal engeller ortadan kaldırılmalıdır

SESMİR Başkanı Orhan Ökmen'in açıklaması aşağıda bulunuyor:

• Daha fazla kredi verilmesi amacıyla, sermaye ve likidite tamponlarının kullanımında bankacılık sektörünün cesaretlendirilmesi ve teşvik edilmesi yolundan ziyade Türkiye’de baskı ve zorlama yolu tercih edildi. Pandemi etkilerini azaltmak amacıyla, gerek BIS düzenlemeleriyle uluslararası alanlarda ve gerekse Türkiye’de kredi vermek amacıyla bankaların sermaye ve likidite tamponlarının kullanmalarının teşvik edilmesi ve krizin etkileri sona erdiğinde de bu tamponların yerine konulması için bankalar cesaretlendirildi ve teşvik edildi. Bu kapsamda yasal asgari oranlar daha da aşağılara çekildi. Ancak Türkiye’de bu cesaretlendirilme süreci teşvikten ziyade baskı yoluyla uygulamaya konularak kredi hacimleri artırıldı. Ancak, yatırımcı güveninde bozulmaların, likidite talebinde oynaklığın, finansal koşullarda kırılganlığın ve artan firma borçluluğunda geri dönüş endişelerinin giderek arttığı görülünce yılın sonuna doğru zorlayıcı bu düzenlemelerden vaz geçildi.

• Politika faizlerindeki artışlara ve para politikası yönetiminde yaşanan değişikliklere sermaye akımlarında sınırlı iyileşmeler eşlik etmeye başlamıştır. Salgına ve Türkiye’ye özgü diğer nedenlere dayalı olarak azalan küresel risk iştahının etkisiyle Türk ekonomisinden önemli ölçüde portföy çıkışlarının yaşanmış iken, 2020 yılının sonlarına doğru politika faizlerindeki artışlara ve para politikası yönetiminde yaşanan değişiklikle nedeniyle sermaye akımlarında sınırlı iyileşme başlamıştır.

• Sermaye akımlarındaki sınırlı iyileşmelerin portföy yatırımlarından direkt yatırımlara evirilmesi için yapısal engeller ortadan kaldırılmalıdır

• 2020 yılında reel sektörün nakit ve kaynak akışkanlığı azaldığı için finansmana erişim engelleri, borç servis oranları ve fonlama maliyetleri artmıştır. Gelecek dönemlerde ödeme gücü ve kârlılık alanlarındaki reel sektörün karşılaşacağı problemlerin ağırlaşacağını ve Finansal kuruluşların varlık kalitelerini bozacağını ve finansal sıkılaşmanın daha da artacağını öngörüyoruz.

• Tahsili gecikmiş alacakların oranının artmamış gibi gözükmesinin en önemli nedenlerinden birisi de toplam kredi hacmindeki hızlı artışın doğurduğu matematiksel gerçekliktir.

• Kredilerdeki artışın önemli bir bölümü mevduat artışıyla desteklenmiş olması nedeniyle kredi riskinin stresini azaltmaktadır.

• Çarpan etkisi olmayan ucuz krediler yerlilerin döviz ve altın talebini artırdığı için TL’nin dış değeri hızlıca düştü, fiyat istikrarı iyice bozuldu. Kredi geri dönüşlerinde yaşanan problemlerin büyümesi nedeniyle oluşan yapılandırma talepleri büyüdü.

• Dijitalleşme kapsamında yıllardır özellikle internet ve mobil bankacılık alanına yatırım yapan bankacılık sektörü, pandemi koşullarına epeyce hazırlıklı sayılırdı. Pandemi sürecinde bankacılık alanında daha çok değişen durum, banka müşterileri nezdinde dijitalleşmenin farkındalığının artması olmuştur. Zira koronavirüs sonrası bankacılık hizmetlerini alma alışkanlıkları epeyce dijital kanallara yöneldi. Aynı şekilde 2021 yılında da dijital alt yapı yatırımları ve kullanım alışkanlıklarının artırılması tüm hızıyla devam edecektir. Türkiye’de dijitalleşmeye en yatkın ve öncü sektör bankacılılıktır. Ancak, maliyetleri azaltmak, verimliliği artırmak ve iş süreçlerini kolaylaştırmak gibi dijitalleşmeden beklenen amaçlar henüz tam olarak oluşmamıştır. Bu aşamada müşteri memnuniyeti ön sıralarda gözetilmektedir.

• Bankacılık sektörü 2021 yılındaki karlılığını daha çok marj yönetimiyle sağlayabilecektir.

• Piyasa zorlukları ve regülasyonlar nedeniyle bankacılık sektörü 2020 yılında komisyon geliri üretimi açısından başarılı bir yıl geçirmedi.

• Enflasyonda öngörülebilirliğin olmaması ve reform ihtiyaçlarının yerine getirilmemesi, Türk bankacılık sektörünün karar optimizasyonlarını ve isabet kabiliyetlerini düşürmekte, potansiyel büyüme seviyelerine ulaşma olasılıklarını zayıflamaktadır.

• 2020 yılında, mevduat ve yurt içi tahvil ihraçları başta olmak üzere yurt içi kaynakların ürettiği fonlama artışı, yurt dışı oynaklıklara karşı bankacılık sektörünün en önemli likidite koruyucusu olmuştur.

• Türkiye açısından yükselen risk primlerinin negatif etkisi küresel ortamda düşen fazi oranlarıyla kısmen dengelenmektedir: Artan jeopolitik riskler sonucu Türkiye ekonomisinin bozulan görünümüne bağlı olarak yükselen risk primleri, 2020 yılında Türk bankacılık sektörünün uluslararası kaynaklara erişim maliyetleri artırmış ise de artan risk primleri, uluslararası piyasalarda düşen faiz oranları ile kısmen dengelenmiş ve fonlama maliyetleri üzerindeki baskıyı bir miktar hafifletmiştir.

• Yüksek borç çevirim oranlarının varlığı, Türk bankacılık sektörünün yurt dışı kaynaklara erişim sınırlamasının bulunmadığının en önemli işaretidir Sendikasyon, sekürütizasyon gibi orta ve uzun vadeli yurt dışı kredilerin çevirim oranlarının devam eden yüksekliği, Türk bankacılık sektörünün yurt dışı kaynaklara erişim sınırlamasının etkili olmadığının en önemli işaretidir.

• TCMB para takası işlemlerine sağladığı limit ve vade İmkânlarıyla bankaların bu piyasaya erişimlerini ve likidite ihtiyaçlarının giderilmesini sistematik olarak desteklemektedir.

• Bankacılık sektörünün döviz yükümlülük ve borçlarını karşılamayacak yeterli ölçüde YP likit aktif portföyü bulunmaktadır. Bankaların YP likit aktif portföyünün bileşiminde serbest eurobond lar ile yurtdışı muhabir bankalar nezdinde tuttukları serbest fonların payı artmış, ROM rezervlerin payı düşmüş, nakit değerler ise payını korumaktadır



Facebookta Paylaş