2017 yılının ilk dokuz aylık döneminde yıllıklandırılmış cari işlemler dengesi 2016 yılı sonuna kıyasla kademeli bir bozulma gösterdi - TCMB

Merkez Bankası'nın Ödemeler Dengesi ve Uluslararası Yatırım Pozisyonu Raporu (2017 III. Çeyrek) yayımlandı:

1. Cari İşlemler Hesabı

2017 yılının ilk dokuz aylık döneminde yıllıklandırılmış cari işlemler dengesi 2016 yılı sonuna kıyasla
kademeli bir bozulma göstermiş, üçüncü çeyrek itibarıyla cari açık 39,7 milyar ABD dolarına yükselmiştir.
Çekirdek gösterge olarak kabul edilen altın hariç ile enerji ve altın hariç cari işlemler dengesi
göstergelerinde ise, yılın ilk üç çeyreğinde geçen yıl sonuna kıyasla iyileşme kaydedilmiştir .
Üçüncü çeyrek itibarıyla altın ve enerji hariç cari açığın 2015 yılından bu yana en düşük seviyeye gerilediği
görülmektedir. Öte yandan, mevsimsellikten arındırılarak bakıldığında, cari dengenin tüm göstergelerinde
izlenen bozulma eğilimi üçüncü çeyrekte devam etmiştir .

Cari işlemler dengesinin temel belirleyicisi olan dış ticaret dengesi üçüncü çeyrekte bozulma kaydetmiştir
(Grafik 3). Bu bozulmanın temel nedeni, ihracatta gözlenen olumlu seyre karşın, gerek güçlü seyreden iç
talebe gerekse enerji fiyatlarındaki artışa bağlı olarak ithalatta gözlenen yüksek oranlı artış olmuştur. Son
yıllarda ihracatın ithalata kıyasla daha yüksek oranda büyümesi dış ticaret açığında daralma sağlarken,
2017 yılının üçüncü çeyreğinde ithalatın büyüme oranı ihracatın büyüme oranının üzerinde
gerçekleşmiştir (Grafik 4).

Dış talepteki güçlü seyir, ihracattaki olumlu seyri desteklemeye devam etmiştir. İhracat yapılan ülkelerdeki
pazar büyümesinin bir göstergesi olan ihracat ağırlıklı küresel büyüme oranı, gayri safi hasıla kaynaklı
küresel büyüme oranına kıyasla daha güçlü bir artış eğilimi sergilemektedir (Grafik 5). Toplam ihracatın
yarıya yakınının yapıldığı, en büyük ticaret ortağımız olan Avrupa Birliği’nde süregelen toparlanma eğilimi
bölgeye yaptığımız ihracata olumlu yansımayı sürdürmüştür (Grafik 6). Bunun yanı sıra, çevre ülkelerle
ilişkilerdeki normalleşme de ihracat artışına katkı sağlamıştır.

Yılın üçüncü çeyreğinde Türk lirası yıllık bazda değer kaybını sürdürmüş, TÜFE bazlı reel kur endeksi 90
seviyesine gerilemiştir (Grafik 7). Buna karşın, üçüncü çeyrekte güçlü seyreden iç talep ve düşük baz etkisi
nedeniyle altın hariç ithalat miktarı yıllık bazda yüzde 14,6 oranında artış göstermiştir. Aynı dönemde altın
hariç ithalat fiyatları ise yüzde 6,6 oranında yükselmiştir. Öte yandan, altın ithalatı önceki çeyrekte olduğu
gibi üçüncü çeyrekte de 5,2 milyar ABD doları gibi oldukça yüksek bir seviyede gerçekleşmiştir. Bu
gelişmeler neticesinde, toplam ithalat yıllık bazda yüzde 30,1 oranında artış kaydetmiştir.

2016 yılında belirgin biçimde gerileyen seyahat gelirlerinde, 2017 yılının ikinci çeyreğinde başlayan
toparlanma eğilimi, üçüncü çeyrekte ivmelenmiştir (Grafik 8). Rusya başta olmak üzere çevre ülkelerden
gelen ziyaretçi sayılarındaki artış söz konusu toparlanmada önemli rol oynamıştır. Seyahat gelirleri yıllık
bazda yüzde 39,7 oranında artış kaydederek, cari açığı azaltıcı yönde katkı sağlamıştır.

2. Finans Hesabı

KKüresel ekonomideki olumlu görünüm, başta ABD olmak üzere gelişmiş ülke para politikalarına dair
belirsizliklerin azalması ve bu gelişmelerin desteği ile gelişmekte olan ülkelere yönelik risk iştahındaki artış
2017 üçüncü çeyreğinde ödemeler dengesi finans hesabındaki gelişmeleri etkileyen temel unsurlar
olmuşlardır. Öte yandan, TL’nin diğer paralar karşısında bu dönemdeki istikrarlı seyri ve ekonomik
büyümede görülen toparlanmanın belirginleşmesi portföy ve diğer yatırım girişlerine etki eden ülkemize
özgü olumlu ayrıştırıcı unsurlar olmuştur.

Ödemeler dengesi finans hesabına ana başlıklar itibarıyla bakıldığında, doğrudan yatırım girişlerinde bir
süredir görülen düşük seviyelerde yatay seyrin devam etmekte olduğu görülmektedir. Öte yandan,
gelişmekte olan piyasalara yönelik ortaya çıkan sermaye girişlerinin bir yansıması olarak, portföy
yatırımları yükümlülük kalemi kaynaklı girişler artmaktadır. Diğer yatırım girişlerinde ise bankacılık sektörü
kaynaklı kredi girişlerinin azalması nneticesinde, düşüş eğilimi devam etmektedir.

2.1 Doğrudan Yatırımlar

Yurt dışı yerleşiklerin ülkemizde gerçekleştirdiği doğrudan yatırımlar temelde sermaye ve gayrimenkul
yatırımlarından oluşmaktadır. Bir süredir düşük seviyelerde ve yatay seyretmekte olan yurt içine doğrudan
sermaye yatırımları bu eğilimini 2017 yılı üçüncü çeyreğinde de devam ettirmiştir. Jeopolitik siyasi
gelişmelerin bölgemize yönelik risk algısını olumsuz yönde etkilemesi doğrudan yatırım girişlerinde bu
dönemde ortaya çıkan, düşük platodaki yatay seyrin temel nedenini oluşturmuştur.

2017 yılı üçüncü çeyreğinde, coğrafi olarak Avrupa en fazla sermaye yatırımının geldiği bölge olmaya
devam ederken, hizmetler sektörü en fazla yatırım çeken sektör olmuştur (Kutu 1). Öte yandan, yurt içine
doğrudan yatırımların diğer önemli bileşeni olan gayrimenkul yatırımları, 2012 yılında yabancılara
Türkiye’de mülk almayı kolaylaştıran ilgili yasanın değiştirilerek uygulama tebliğinin çıkarılması ile birlikte
2013 yılından başlaayarak hızlı bir artış göstermiştir. 2017 yılı üçüncü çeyreğinde gayrimenkul yatırımları,
bir önceki yılın aynı dönemine göre bir miktar artarak 1,3 milyar ABD doları seviyesinde gerçekleşmiştir.

2.2 Portföy yatırımları

Portföy yatırımlarının temel seyri yurt dışı yerleşiklerin yurt içinde yaptığı yatırımlar tarafından
belirlenmektedir. Portföy yatırımları yurt içi yerleşiklerin yurt dışındaki yatırımları (portföy yatırımları net
varlık edinimi) ile yurt dışı yerleşiklerin yurt içindeki yatırımları (portföy yatırımları net yükümlülük
oluşumu) toplamından oluşmaktadır. Bankalar ve diğer sektörlerin toplamından oluşan yurt içi
yerleşiklerin yurt dışındaki portföy yatırımları, yılın üçüncü çeyreğinde bankaların likidite tercihlerinin bir
sonucu olarak yurt dışı portföylerini azaltması nedeniyle düşüş göstermiştir.

Küresel risk iştahının sürmesiyle bu çeyrekte de gelişmekte olan ekonomilere yönelik portföy girişleri
sürmüştür. TL’nin diğer paralar karşısında istikrarlı seyri ve yurt içi büyüme beklentilerine yönelik ortaya
çıkan görünüm bu dönemde ülkemiz portföy girişlerinde olumlu yönde ayrışmaya yol açmıştır. Enstrüman
bazında bakıldığında, Hazine’nin yurt dışı ihraçları (eurobond) hariç tüm kalemlerde giriş yönlü hareket
gözlenirken genel hükümetin yurt içinde ihraç ettiği borç senetleri ve bankacılık sektörünün yurt dışı
piyasalarda ihraç ettiği borç senetleri bu çerçevede öne çıkmıştır. Diğer taraftan, bu çeyrekte hisse
senetlerinde de yüklü giriş yönlü hareket gerçekleşmiştir.

2.3 Diğer Yatırımlar - Krediler

Diğer yatırım girişlerinde, bu dönemde bankaların yurt dışı menkul kıymet ihracı yoluyla fon girişlerine
yönelmeleri döviz kredisi kullanımlarını azaltmıştır. Bu çerçevede 2017 yılı üçüncü çeyrekte, bankaların
792 milyon ABD doları net kredi geri ödemesi gerçekleştirdikleri görülmüştür. Diğer sektörler ise bu
dönemde ağırlıklı olarak kısa vadeli olmak üzere 1,5 milyar ABD doları net kredi kullanıcısı olmuştur.

Finansman unsurları kalite yönünden değerlenndirildiğinde, bir yıl öncesine göre, rezerv yeterlilik oranı ve
doğrudan yatırım girişlerinde bir miktar gerileme gözlenirken diğer unsurlar mevcut seviyelerini
korumuştur.

Net Hata ve Noksan (NHN) kalemi 2017 yılının üçüncü çeyreğinde 3,5 milyar ABD doları olarak
gerçekleşmiştir. Yıllık bazda bakıldığında, üçüncü çeyrekte on iki aylık birikimli NHN’nin 6,2 milyar ABD
doları düzeyinde gerçekleştiği ve toplam döviz gelirlerine oranının da yüzde 3,0 seviyesinde olduğu
görülmektedir.

3.Uluslararası Yatırım Pozisyonu

Türkiye’nin yurt dışı varlıkları ile yurt dışına olan yükümlülüklerinin farkı olarak tanımlanan net Uluslararası
Yatırım Pozisyonu (UYP), 2017 yılının üçüncü çeyreğinde negatif yönlü artış göstermiştir. Bu artışta, değer
ve kur hareketleri belirleyici olmuştur. 2017 Eylül sonu itibarıyla, UYP verilerine göre, Türkiye’nin net
yükümlülük pozisyonu yılın ikinci çeyreğine kıyasla yüzde 2 artarak 440,6 milyar ABD doları düzeyinde
gerçekleşmiştir. Bu dönemde, yurt dışı varlıklar yüzde 1,2, yükümlülükler yüzde 1,7 oranında artmıştır.
Ödemeler dengesi kaynaklı akım işlemler ile stok UYP verilerinin karşılaştırmasına dayalı bütünleşik UYP
hesaplarına bakıldığında, net yükümlülük pozisyonundaki negatif yönlü artışın ağırlıklı olarak, değer ve kur
değişimlerinden kaynaklandığı görülmektedir. Yılın üçüncü çeyreğinde, ikinci çeyreğe göre BIST Ulusal 100
Endeksi yüzde 2,5 artarken, Türk lirasının ABD doları karşısında yüzde 1,9 oranındaki değer kaybetmesi,
kur ve fiyat değişimlerini belirleyen temel gelişme olmuştur.

Sektörel olarak değerlendirildiğinde, diğer sektörlerin 352 milyar ABD doları ile en yüksek net yükümlülük
pozisyonunu taşıdığı, bunu 208 milyar ABD doları ile bankacılık sektörünün izlediği görülmektedir. Söz
konusu sektörlerin toplama katkıları yüzde 102,3 olup, bu sektörlerdeki gelişmeler UYP’nin genelini
belirlemektedir. Diğer taraftan, Merkez Bankası geleneksel olarak net varlık pozisyonu, genel hükümet ise
net yükümlülük pozisyonu taşımaktadır.

Yıılın üçüncü çeyreğinde, yurtdışı yerleşiklerin DİBS ve hisse senedi alımları ile diğer sektörün yurtdışında
tahvil yoluyla borçlanmasının yanı sıra değer ve kur değişimleri, net UYP’de gözlenen gelişmenin temel
kaynaklarını oluşturmaktadır. Yatırım araçları detayında incelendiğinde, bir önceki çeyreğe göre doğrudan
yatırımlardan kaynaklanan net yükümlülükler 4 milyar ABD doları artarak 136 milyar ABD doları olurken,
portföy yatırımlarından kaynaklanan net yükümlülükler 5 milyar ABD doları artarak 176 milyar ABD doları
olmuştur.

UYP’nin yükümlülük tarafında portföy yatırımları stokunun 2017 yılı ikinci çeyreğine göre 4,5 milyar ABD
doları artmasında, ödemeler dengesi akım işlemlerindeki 4,8 milyar ABD doları artış ile değer ve kur
değişimlerindeki azalma etkili olmuştur. Ödemeler dengesi akım işlemlerindeki söz konusu artış ise
özellikle bankalarca ihraç edilen 3,7 milyar ABD doları değerindeki Borç Senetleri alımlarından
kaynaklanmıştır.

UYP’nin yükümlülük tarafında uzun vadeli kalemllerin ağırlığı korunmaktadır. Sektörlerin toplamı olarak
bakıldığında, 2017 yılı üçüncü çeyreğinde UYP yükümlülüklerinin yaklaşık yüzde 71’i uzun vadelidir. Alt
sektörlere bakıldığında ise, Merkez Bankası’nın yüzde 86’sının, Genel Hükümet’in ve diğer sektörlerin
yükümlülüklerinin ise sırasıyla yüzde 68 ve 76’sinin uzun vadeli olduğu anlaşılmaktadır. 2015 yılından
başlayarak, Merkez Bankası’nın aldığı kararların da etkisi ile bankacılık sektörü yükümlülüklerinin vade
yapısında uzun vadenin payının arttığı ve aynı dönem itibarıyla bu oranın yaklaşık yüzde 63 düzeyinde
gerçekleştiği gözlenmektedir.

UYP’nin yükümlülük kalemleri temelde dış borç stokunun ana bileşenlerini oluşturmaktadır. İlgili
yükümlülük kalemlerinden hareketle dış borç stoku verileri incelendiğinde, yılın üçüncü çeyreğinde dış
borç stokunun sınırlı bir artış göstererek, 438 milyar ABD doları düzeyinde gerçekleştiği görülmektedir. Söz
konusu artışta, özel sektörün özellikle uzun vadeli borçlarındaki yükselme etkili olmuşttur. Borçlu
dağılımına göre, özel sektör yüzde 70’lik payı ile brüt dış borç stokundaki en ağırlıklı sektördür.

TCMB brüt uluslararası rezerv stoku, 2017 yılı üçüncü çeyreğinde bir önceki döneme göre 3,2 milyar ABD
doları artarak 111,9 milyar ABD doları olmuştur. Türkiye’nin uluslararası rezervlerinin diğer unsurunu
oluşturan bankaların muhabirlerindeki yabancı para varlıkları ise 1,7 milyar ABD doları azalarak 23,2 milyar
ABD doları olmuştur. Öte yandan, vadesine 1 yıl ve daha az kalan dış borç verisi kullanılarak hesaplanan
kalan vadeye göre kısa vadeli dış borçlar (KVDB) bir önceki çeyreğe göre yüzde 0,9 azalarak 170,1 milyar
ABD doları düzeyinde gerçekleşmiştir. Bu gelişmeler sonucunda, rezerv yeterlilik göstergesi olarak takip
edilen toplam uluslararası rezervlerin KVDB stokuna oranı yüzde 79,5 düzeyinde gerçekleşmiştir. Yurt dışı
şube ve iştirakler hariç tutulduğunda söz konusu oran, yüzde 91,3 olarak hesaplanmaktadır. IMF Rezerv
Yeterlilik Göstergesi ise yüzde 85,4 olarak hesapllanmıştır.

UYP verilerine göre, Türkiye’nin doğrudan yatırım yükümlülüklerinin stok değeri, 2015 sonunda
156,5 milyar ABD doları iken 2016 sonunda 141,6 milyar ABD dolarıdır. En önemli paya sahip olan
sermaye yükümlülükleri 2015 yılında 147,6 milyara ABD doları iken 16,6 milyar ABD doları
azalarak bir sonraki yıl 131,0 milyar ABD doları olmuştur. İki dönem arasında, ödemeler dengesi
işlemleri kaynaklı 6,9 milyar ABD doları tutarında sermaye girişi gerçekleşirken; kur, değer ve
diğer değişimlerden dolayı 23,5 milyar ABD dolarlık bir azalış yaşanmıştır (Grafik 1).

Türkiye’deki sermaye yatırımlarının sektörel dağılımı incelendiğinde; 2005 yılından itibaren
özellikle finans ve sigorta faaliyetleri ile bilgi ve iletişim alt sektörlerine yapılan yatırımların arttığı
ve 2016 yıl sonu itibarıyla sektörel dağılımda söz konusu sektörlerin yanısıra elektrik, gaz, buhar
ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı ile toptan ve perakende ticaret sektörlerinin de ön plana
çıktığı gözlenmektedir




Facebookta Paylaş